Seyir bitti, biz çocuklarımıza kavuştuk, Ankara’ya döndük.
Döndük dönmesine ama aklımız oralarda kaldı. Kitaplar alındı, Sadun Boro’nun
tüm kitapları, Yelkencilik Dummies, Yelkencilik Arma ayarları… Bildiğin deniz
kütüphanesine döndü ev. Okuyoruz, şaşırıyoruz, heyecanlanıyoruz.
Derken haberi geldi, ben kaydımı yaptırdım ADB kursuna.
Hafta sonları gideceğim.
İlk gün, salona bi girdim benim dışımda bir dişi yok.
Bekliyordum böyle olmasını ama en azından 2-3 dişi oluruz diye de düşünüyordum.
Neyse ben yerimi aldım, defterim, kalemim, silgim her şey hazır hadi öğrenelim
şu işi…
Notlar dağıtıldı, Hocamız canımız başladı anlatmaya.
Anlatırken bir yerde aramızda daha önce seyir yapmış bir arkadaşımız da var,
hem de oldukça zorlu bir seyir diyerek bana baktı. Tüm sınıf döndü bana
bakıyor. Ben gülümsedim, hafifçe kafamı salladım. Utandım aslında, o kadar
kelli felli insanın arasında ben böyle kendimi bir küçücük hissettim. Ne yapalım
çocukluğumuzdan geliyor, genlerimizde var…
Neyse dersler devam ediyor, aralarda etrafımda bir insan
kalabalığı, aptalca mı olur diye derste Hocaya soramadıklarını bana soruyorlar.
Ben de diyemiyorum ki ya arkadaşlar tamam seyre çıktımda, en fazla Cenova
açılırken boş halatı bırakmışlığım var. Sallıyorum, sallayamadığım yerde bunu
hocaya sorsanız daha iyi filan diyorum. Hocanın asistanlığına soyundum
anlayacağınız.
Aslında eğitime katılmadan önce seyir yapmam çok iyi oldu.
Neticede denizcilikte ayrı bir lügat var. O kadar yeni kelimeyi ne olduklarını
görmeden anlamak zor olmalı. Ben gördüm o yüzden daha rahatım. Funda demir,
kavança, bumba, mandar, tramola… filan çaktırmadan girmiş lügatıma. Ben bunu bi
söyledim, işte kursa katılmadan önce seyre çıkmış olmam çok iyi oldu, daha iyi
anlıyorum filan diye, herkes bir anda umutsuzluğa düştü. Tüh biz seyre
çıksaymışız da öyle gelseymişiz, şimdi çok zorlanacağız filan. Ben de diyorum
yok öyle değil, benim eşim çıkmadan önce aldı kursu, bütün sınavlardan çok yüksek
not aldı filan. Bu daha büyük bir infial yarattı, herkesin içinden sınav
kaygısı çıktı. Eyvah ya ben öğrenemezsem, sınavdan yüksek not alamazsam, ya
şuradaki sakallı benden yüksek alırsa… Sınav rekabeti kanımıza işlemişJ E tabii onların sınav
kaygısı var benim olmaz mı? Ben de kaygı daha da büyük, sonuçta sınıfın seyir
yapmış tek kişisi, bilirkişisiyim. Ben deli gibi notlara çalışıyorum, hepsini
yapıcam 100 alıcam, hatta öyle bir 100 olacak ki bu 1000 sayılacak.
Yanımdaki beyefendi çok mutlu, hocanın anlattığı herşeyi bir
de bana soruyor. Ben de anlatıyorum
sanıyor ki hepsini seyirde öğrendim. Yaw arkadaş seninle aynı dersi dinliyorum,
az önce söyledi ya hoca. Aç kulağını bi dinle.
Derken ben bir dersi kaçırdım. Mücbir sebep, bizim kız
hastalandı. Neyse sevdiceğim diyor merak
etme kolay ya, yaparsın filan ben rahatlıyorum. Sonraki derse gittim, bu sefer
herkes benim bilmediğim bir dilden konuşuyor. Kaçırdığım ders telsizin ilk
dersiymiş. Bu arkadaşlar almış notları geçen dersten, sorular soruyorlar filan,
hoca anlatıyor ben de tık yok. 72 ler 16 lar, sahil güvenlik, alfa, echo, foxtrotlar
gırla. Ben sanıyorum hepsinin bir anlamı var, dersin sonuna kadar bunların
anlamı ne diye düşünüp durdum. Biri de demedi ki yaw arkadaş bunlar fonotik
alfabe, ezberle geç. Dedim yandım, benim bunu anlamam mümkün değil.
Dersler bitti, sınav için tarih bekliyoruz. Ben de bir
heyecan, unutmayayım diye arada açıp okuyorum notları filan. Bekle babam bekle. Ulaştırma Bakanlığı sınav
sistemini değiştirmiş, online olacakmış, sistem henüz test aşamasındaymış,
testlerde sıkıntılar olmuş, bekleyeceğiz. Benim ulaştırma bakanlığında çalışan
bir arkadaşım var, O’nu arıyorum durmadan, O da zavallı kız bu işle ilgilenen
arkadaşını arıyor, son durumu bana rapor ediyor. Derken 6 ay geçti ben hala
sınava giremedim. Bu arada arkadaşım da sağ olsun bana her türlü gelişmeyi
haber veriyor, sanırsın KPSS ye girip, üst düzey atama alacağım, herkesi
seferber ettim.
Neyse bakanlık online sistemle epey uğraştı, sonunda
olmayınca 6 ay sonra koydu optik okuyucuları önümüze ama sorulara bilgisayardan
baktık. Bu da bir ilerleme.
Sınav günü pek heyecanlıyım, notları okudum, çıkan tüm
soruları 5-6 kez tekrar çözdüm filan. E şimdi serde sınav rekabetçiliği var,
evde de bu durum bir heyecan yarattı. Bizim oğlan annem babamdan daha yüksek
puan alabilecek mi diye ortalığı kızıştırıyor. Hayır Ondan yüksek puan
alabilmemin tek yolu var, 100-100-100 almam. Adam tek soru hatayla tamamlamış
sınavı. Sevdiceğim bıyık altından gülüyor, yaparsın ya zor değil diye. O
güldükçe ben bi sinir oluyorum, bi hırslanıyorum.
Neyse girdik sınava, ben en çok harita okumaya çalışmıştım,
böyle pergel, cetvel filan verecekler bize, ben şak diye konum bildireceğim. O
denli hakimim konuya. Baktım masada harita yok, tüh dedim o kadar da çalışmıştık.
Neyse sınava girdik, çıktık. O kadar çalıştım yine de 2 hata yapmışım, yarışı
kaybettim ama 2 tane mis gibi, havalı mı havalı belgem oldu. Cüzdanımın en
değerli kartları. Geçenlerde Yunan adaları seyrine çıkacağız, acente kaptanlık
belgelerini istemiş. Benim sevdiceğimin de telsiz belgesinin süresi dolmuş.
Aradı beni, seninkinin fotoğrafını çekip gönder diye. Ben de pedikür
yaptırıyorum tam o sırada. Pedikür yapan arkadaştan rica ettim çantamı verir
misiniz diye. Çıkarttım belgemi, büyük bir gururla göstere göstere çektim
fotoğrafını. Kızcağız sordu nedir o diye? E anlattım tabii J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder