7 Ekim 2018 Pazar

Çocuklarla ilk yelken deneyimi


Adb belgesini aldım mı almadım mı tam hatırlayamıyorum ama biz 23 Nisan tatilini fırsat bildik, eğitim seyrine katıldık Hocamızla. Çoluk çocuk, annem, babam hep birlikte çıktık Fethiye’ye yola, istikamet Fethiye. Annemle babam bir gün önceden otobüsle geldiler, Fethiye’de yaşayan akrabalarımızın evine yerleştiler. Biz arabayla Ankara’dan çıktık yola, biri 4,5 yaşında diğeri, 1,5 civarında. Afyon’da Köroğluna gelene kadar 5-6 kez durduk.  Ya çişi gelir, ya üzerine su döker… O gün tam 12 saatte Fethiye’ye gelmiştik, bir rekorJ
Neyse çocukları anneme bıraktık, niyetimiz öğlen yelken yapıp, akşamları Fethiye’ye dönüp çocuklara kavuşmak. Bizim oğlan ben de gelicem diye tutturdu, hatta evden üzerinde kurukafa resimleri olan bandanayı da getirmiş, onu gemiye asacak, korsan gemisi yapacak. Profilimdeki fotoğraf o seyirden, arkada görünüyor bizimkinin korsan bayrağı. Hocaya sorduk gelebilir mi diye, gelsin tabi dedi sağ olsun. Annem tabii heyecanlandı, endişelendi, ah yavrum ne işler açtınız başınıza, bu çocuk nasıl çıkacak gemiye, düşer vs. derken bizimki gemiye adım atar atmaz bayıldı. Kaptan ona kuralları anlattı, büyük dikkatle dinledi. Düzgün bir can yeleği bulamadık orlarda, plastik bir tane aldı, çok sevdi, çıkartmadı seyir boyunca. Kaptan ne dese yapıyor, çekiniyor otoriteden yavrumJ
Teknede ilk şanlı Rodos seferinde diğer teknede olan bir arkadaşımız daha var. 4 yetişkin bir çocuk çıktık yola. Göcek ne muhteşem bir yer. Harika bir yelken deneyimi yaşadık. Gelsin tramolalar, gitsin kavançalar. Hocamız kritik yerlerde müdahale ediyor, genellikle biz yürütüyoruz gemiyi. O gün gemideki halat sayısı bugünkünün 100 katıydı gibi geliyor hala:) O kadar çok ki, hangi halat nereden giriyor, nereden çıkıyor anlamam mümkün değil! Bana diyorlar rüzgar üstüne dön, tamam, onu öğrendim, bak dönüyorum, rüzgar göstergesi tam 0 derecede! Ancak 0 ile yetinmiyor, sancak sancak, iskele iskele diye bağırışıp duruyorlar.  Sonradan anladımki o sıfır  benim bildiğim sıfır değil, o göstergede de her gösterilene inanmayacaksın:)

Biz bunlarla uğraşırken yavrucuk da  üzerinde can yeleği, şaşkın şaşkın bizi izlerken uyuyakaldı havuzlukta. Güzel bir uyku çekti. Hala bayılır bunu yapmaya.

Uzun uzun yelken yaptıktan sonra Fethiye’ye dönerken Şövalye Adası'nda mola verdik. Bir baktım bizimki mayosunu giymiş, çıktı havuzluğa. Hayırdır? Denize girecem ben dedi. Yok evladım, deniz soğuk, girilmez filan desem de atladı. Diğer arkadaşta onu görünce küçük kaptan giriyorsa  ben de girerim dedi atladı. Derken bir baktık hepimiz sudayız, su buz gibi. Bizimki hala Aralık, Ocak, Şubat dinlemiyor, her mevsimde mutlaka giriyor denize. Çocuğun mottosu "deniz gördüysem girerim!".
Şövalye adası sessiz sakin, Kaptana dedik burada kalsak bu gece, olur dedi sağ olsun. Geceyi Şövalye adasında Hocamızın keyifli anlatımlarıyla mutlu mutlu geçirdik.
Ertesi gün yine çok öğretici ve bir o kadar keyifli bir seyir yaptık. Dönüşte marinaya kim yanaştı dersiniz, BENJ
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor ama çaktırmıyorum. Biri öne gitti tonozu alacak, ben açıkta tornistan yaptım ama bir türlü tutturamadım. İskeleye çekiyor tekne tornistanda. Neredeyse 270 derece döndükten sonra başardım tutturmayı. Yavaş yavaş sakin sakin girdim, kulağım hocada, ne dese yaptım harfiyen ve evet başardım, tebrikler tebriklerJ
Yalnız bu tonoz ne, onu hiç anlamadım o seyirde. Tonoz nedir, nasıl alınır, nasıl bırakılır birkaç seyir sonra anlayacaktım.
Bizim kızı da aldık, hep beraber balık haline gittik. Balık Hali deyince aklıma geldi. Biz yıllar önce daha çoluk çocuğa karışmadığımız zamanlarda Fethiye’ye tatile gitmiştik. Benim üniversiteden bir arkadaşım da orada yaşıyor. Akşam Balık Ali’de buluşalım, kime sorsanız gösterir yerini dedi. Tamam dedik çıktık yola. Soruyoruz, pardon, Balık Ali Restoran nerede acaba? J Kimse bilmiyor, şaştık kaldık. Sonunda ben birine “ ya arkadaşım Balık Ali derseniz herkes bilir dedi, kimse bilmiyor” diye yakınınca adamcağız "he sen Balık Hali diyosun" dedi de gösterdi yerini. Balık Hali Fethiye’de en sevdiğim yer. Ortada birbirinden taze, çeşit çeşit balıklar, deniz ürünleri satılıyor. Çevresinde restoranlar var. Balığınızı alıp, restorana oturuyorsunuz. Mezeler çeşit çeşit. Çalgıcılar ve çiçekçilerden biraz bunalsam da o ortamın havasını da onlar veriyor. Harika bir akşam yemeğiydi. Bizim kız kapı gıcırtısına sallardı popoyu, bayağı eğlendi.



Sonra geldik tekneye, bizimki karada daha tam dengeyi sağlamıştı yürüme konusunda, tekneye gelince emekleme günlerine geri döndü. Belki 50 kere merdivenden emekleyerek çıkıp indi, bu alanda uzmanlaşınca ana yelken direğine tırmanmaya çalıştı, tuttuk:) Bununla birlikte o güne kadar hiç olmayan bir şey oldu, kızımız sabaha kadar baş kamarada deliksiz uyudu. Dedim bu iş oldu, çocuklar da rahat bu ortamda, sıkıntı yok, yola devamJ


Amatör Denizcilik Belgesi

Seyir bitti, biz çocuklarımıza kavuştuk, Ankara’ya döndük. Döndük dönmesine ama aklımız oralarda kaldı. Kitaplar alındı, Sadun Boro’nun tüm kitapları, Yelkencilik Dummies, Yelkencilik Arma ayarları… Bildiğin deniz kütüphanesine döndü ev. Okuyoruz, şaşırıyoruz, heyecanlanıyoruz.
Derken haberi geldi, ben kaydımı yaptırdım ADB kursuna. Hafta sonları gideceğim.
İlk gün, salona bi girdim benim dışımda bir dişi yok. Bekliyordum böyle olmasını ama en azından 2-3 dişi oluruz diye de düşünüyordum. Neyse ben yerimi aldım, defterim, kalemim, silgim her şey hazır hadi öğrenelim şu işi…
Notlar dağıtıldı, Hocamız canımız başladı anlatmaya. Anlatırken bir yerde aramızda daha önce seyir yapmış bir arkadaşımız da var, hem de oldukça zorlu bir seyir diyerek bana baktı. Tüm sınıf döndü bana bakıyor. Ben gülümsedim, hafifçe kafamı salladım. Utandım aslında, o kadar kelli felli insanın arasında ben böyle kendimi bir küçücük hissettim. Ne yapalım çocukluğumuzdan geliyor, genlerimizde var…
Neyse dersler devam ediyor, aralarda etrafımda bir insan kalabalığı, aptalca mı olur diye derste Hocaya soramadıklarını bana soruyorlar. Ben de diyemiyorum ki ya arkadaşlar tamam seyre çıktımda, en fazla Cenova açılırken boş halatı bırakmışlığım var. Sallıyorum, sallayamadığım yerde bunu hocaya sorsanız daha iyi filan diyorum. Hocanın asistanlığına soyundum anlayacağınız.

Aslında eğitime katılmadan önce seyir yapmam çok iyi oldu. Neticede denizcilikte ayrı bir lügat var. O kadar yeni kelimeyi ne olduklarını görmeden anlamak zor olmalı. Ben gördüm o yüzden daha rahatım. Funda demir, kavança, bumba, mandar, tramola… filan çaktırmadan girmiş lügatıma. Ben bunu bi söyledim, işte kursa katılmadan önce seyre çıkmış olmam çok iyi oldu, daha iyi anlıyorum filan diye, herkes bir anda umutsuzluğa düştü. Tüh biz seyre çıksaymışız da öyle gelseymişiz, şimdi çok zorlanacağız filan. Ben de diyorum yok öyle değil, benim eşim çıkmadan önce aldı kursu, bütün sınavlardan çok yüksek not aldı filan. Bu daha büyük bir infial yarattı, herkesin içinden sınav kaygısı çıktı. Eyvah ya ben öğrenemezsem, sınavdan yüksek not alamazsam, ya şuradaki sakallı benden yüksek alırsa… Sınav rekabeti kanımıza işlemişJ E tabii onların sınav kaygısı var benim olmaz mı? Ben de kaygı daha da büyük, sonuçta sınıfın seyir yapmış tek kişisi, bilirkişisiyim. Ben deli gibi notlara çalışıyorum, hepsini yapıcam 100 alıcam, hatta öyle bir 100 olacak ki bu 1000 sayılacak.

Yanımdaki beyefendi çok mutlu, hocanın anlattığı herşeyi bir de  bana soruyor. Ben de anlatıyorum sanıyor ki hepsini seyirde öğrendim. Yaw arkadaş seninle aynı dersi dinliyorum, az önce söyledi ya hoca. Aç kulağını bi dinle.

Derken ben bir dersi kaçırdım. Mücbir sebep, bizim kız hastalandı. Neyse sevdiceğim diyor  merak etme kolay ya, yaparsın filan ben rahatlıyorum. Sonraki derse gittim, bu sefer herkes benim bilmediğim bir dilden konuşuyor. Kaçırdığım ders telsizin ilk dersiymiş. Bu arkadaşlar almış notları geçen dersten, sorular soruyorlar filan, hoca anlatıyor ben de tık yok. 72 ler 16 lar, sahil güvenlik, alfa, echo, foxtrotlar gırla. Ben sanıyorum hepsinin bir anlamı var, dersin sonuna kadar bunların anlamı ne diye düşünüp durdum. Biri de demedi ki yaw arkadaş bunlar fonotik alfabe, ezberle geç. Dedim yandım, benim bunu anlamam mümkün değil.

Dersler bitti, sınav için tarih bekliyoruz. Ben de bir heyecan, unutmayayım diye arada açıp okuyorum notları filan.  Bekle babam bekle. Ulaştırma Bakanlığı sınav sistemini değiştirmiş, online olacakmış, sistem henüz test aşamasındaymış, testlerde sıkıntılar olmuş, bekleyeceğiz. Benim ulaştırma bakanlığında çalışan bir arkadaşım var, O’nu arıyorum durmadan, O da zavallı kız bu işle ilgilenen arkadaşını arıyor, son durumu bana rapor ediyor. Derken 6 ay geçti ben hala sınava giremedim. Bu arada arkadaşım da sağ olsun bana her türlü gelişmeyi haber veriyor, sanırsın KPSS ye girip, üst düzey atama alacağım, herkesi seferber ettim.
Neyse bakanlık online sistemle epey uğraştı, sonunda olmayınca 6 ay sonra koydu optik okuyucuları önümüze ama sorulara bilgisayardan baktık. Bu da bir ilerleme.
Sınav günü pek heyecanlıyım, notları okudum, çıkan tüm soruları 5-6 kez tekrar çözdüm filan. E şimdi serde sınav rekabetçiliği var, evde de bu durum bir heyecan yarattı. Bizim oğlan annem babamdan daha yüksek puan alabilecek mi diye ortalığı kızıştırıyor. Hayır Ondan yüksek puan alabilmemin tek yolu var, 100-100-100 almam. Adam tek soru hatayla tamamlamış sınavı. Sevdiceğim bıyık altından gülüyor, yaparsın ya zor değil diye. O güldükçe ben bi sinir oluyorum, bi hırslanıyorum.
Neyse girdik sınava, ben en çok harita okumaya çalışmıştım, böyle pergel, cetvel filan verecekler bize, ben şak diye konum bildireceğim. O denli hakimim konuya. Baktım masada harita yok, tüh dedim o kadar da çalışmıştık. Neyse sınava girdik, çıktık. O kadar çalıştım yine de 2 hata yapmışım, yarışı kaybettim ama 2 tane mis gibi, havalı mı havalı belgem oldu. Cüzdanımın en değerli kartları. Geçenlerde Yunan adaları seyrine çıkacağız, acente kaptanlık belgelerini istemiş. Benim sevdiceğimin de telsiz belgesinin süresi dolmuş. Aradı beni, seninkinin fotoğrafını çekip gönder diye. Ben de pedikür yaptırıyorum tam o sırada. Pedikür yapan arkadaştan rica ettim çantamı verir misiniz diye. Çıkarttım belgemi, büyük bir gururla göstere göstere çektim fotoğrafını. Kızcağız sordu nedir o diye? E anlattım tabii J